ŞİLE AĞVA ÇENGİLLİ VE KÖYLERİ - AVCILIK

Avcılık

Av, Türk toplumunda binlerce yıldır var olan bir faaliyettir. Bu faaliyet yerine göre spor ve savaş talimi, yerine göre bir geçim kaynağı, yerine göre de ayinsel bir tören özelliği taşıyordu. Eski Türk hayatında büyük bir öneme sahip olan ve başlangıçta ayinsel bir özellik taşıyan “sığır” törenleri, Türklerin ava verdiği önemi ve bu önemin tarihini göstermesi dolayısıyla oldukça önemlidir. Ava sosyal hayatlarında oldukça geniş yer veren Türk toplumu bununla ilgili çeşitli deyimler de geliştirmiştir. Yürürlerden olan yabani hayvanlar için “av avlamak”, terbiye edilip ava alıştırılmış kuşlarla yapılan uçar avları için “kuş kuşlamak” deyimleri bunlara örnektir.



İslamiyet’ten sonra avcılıkla ilgili birtakım inanışlar doğmuştur. Örneğin av, üzerine çok fazla düşülmemesi gerekli bir uğraştır. Çünkü çok fazla yapılan avcılık, iyi halliyi orta halli, orta halliyi fakir, fakiri de iyice düşürürmüş. Çiftleşme mevsiminde asla avlanılmaz. Perşembe günü öğleden sonra başlamak üzere, Cuma günü öğleye kadar ava gidilmez. Ayrıca dinî günlerde ava gitmek uğursuzluk sayılır. Ava giderken avcıların birbirine “avın kanlı olsun” demek berekettir. Ava giderken, önünden kadın, kara kedi, kara köpek ve yılan geçmesi, ava gidene “Nereye gidiyorsun?” diye sorulması, köpek yuvarlanması uğursuzluk sayılır.

Av, yüzyıllar boyunca bir iktidar gösterisi olarak düşünülmüş, gücü ve iktidara sahip olmayı temsil etmiştir. Bu sebeple de genellikle sultanlara, genç şehzadelere, beylerbeyi ve beylere has bir spor olarak görülmüştür. Bu sebeple İstanbul’un sosyal yaşantısı içerisinde birtakım kişi ve gurupların avlanması yasaktı. Yaşamlarını sanat ve zanaatla kazanan iş erbabıyla av merakını ana babalarından edinenler bu guruptandı. Dolayısıyla av hakkı herkese verilmemiştir. Fakat zamanla avcılık faaliyeti birçok tabakadan insana yayılmış ve İstanbul ahalisi de ava çıkar olmuştur.



Osmanlı devrinde İstanbul’da avcılık teşkilatça en mükemmel seviyede idi. Osmanlılarda av partileri düzenlemek oldukça yaygın bir gelenekti. Bunlara "sürek avı" denirdi. Padişah bu avlara avcılıkla ilgili doğancı, şikar, sekban, saksoncu, turnacı, zağar adlı kişileri, üst rütbeli askerleri ve yeniçerileri alarak çıkardı. Bu tür avlar bir yandan dinlenme ve eğlence amacı güderken öte yandan da savaşa hazırlık, halkla irtibat kurma ve teftişe de vesile olurdu.

İstanbul’daki avcılık faaliyetlerine bakacak olursak, İstanbul’un coğrafi konumu ve sahip olduğu doğal yapısı sayesinde eskiden şehrin birçok yerinde avlanmak mümkündü. Bu yerler genel olarak; Haliç ve Boğaz sırtları, Kâğıthane, Beykoz, Şile, Ömerli, Tokat Bahçesi, Akbaba, Halkalı, Arnavutköy, Üsküdar, Beylerbeyi, Tersane ve Davutpaşa bahçeleri, Çatalca, Küçükçekmece, Avcılar-Büyükçekmece arası, Maltepe, Kartal'dı. Bugün bu yerlerin tamamında avcılık yapılmasa da bir kısmında hâlâ avcılık yapılmaktadır.

İstanbul’da iki çeşit avcılık yapılmaktadır. Bunlar deniz avcılığı ve kara avcılığıdır. İstanbul balık avcılığı açısından adeta bir balık havuzudur. Birçok balık türü İstanbul Boğazı’nda avlanabilmektedir. Bu balıkların avlandığı ve “dalyan” adı verilen bazı özel yerler vardır.  İstanbul’un meşhur olan dalyanları Kilyos, Yenimahalle, Sarıyer, Beykoz ve Bebek dalyanlarıdır.

İstanbul’da avlanabilecek balıkların bazıları şunlardır; levrek, kefal, ilarya, lüfer, sarıkanat, çinakop, palamut, torik, izmarit, istavrit, uskumru, kalkan, gümüş, ateş, kolyoz, hamsi, kırlangıç, gelincik, iskorpit, kaya, hani, mezîd, pisi, karagöz, kılıç, sinagrit, mürekkep, barbunya, tekir vb.

Balık avcılığında en önemli husus hangi balığın ne zaman Boğaz’dan geçeceğini bilmek ve ona göre hazırlık yapmaktır. Çünkü her balığın farklı bir avlanma mevsimi vardır. Ayrıca hangi balıkların nerelerde oyalandıklarının bilinmesi de İstanbul balıkçılarının işlerinin püf noktalarındandır. Balık avına çıkmadan evvel avlanacak balık türüne göre birtakım hazırlıkların yapılması, ona göre malzeme tedarik edilmesi de çok önemlidir. Ava çıkmadan önce olta tedarik edilmeli, zoka yaptırılmalı, kanca, kakıç, sünger, çamçak, sünger vb. alet edevat hazırlanmalıdır.

İstanbul’daki bir diğer avcılık ise kara avcılığıdır. Eski İstanbul kara avcılarının kendilerine has giyimleri vardı. “Başta siyah tüylü kıvırcık kalpak, üstte şayak, enli yaka, arkası taraka, yanlar yarık, yukarıdan aşağı cep bir ceket, çift sıra düğmeli jile (cepken), fişeklik, onun altında Trablus kuşak, aba pantolon, üstü çarık tulum, çarığın altında kalın tüylü Bursa çorabı, ellerde, omuzlarda adamına göre santral, bake, likoşe tüfek.” Bu avcıların giyimlerinin yanında kendilerine has tavırları da vardı. Kaşlar çatık, surat heybetli, bıyıklar don dolayısıyla nemli, koltuklar şişkin, kollar bedenden biraz açıkta sallanırdı. Avcılar için “kır kabadayıları” denilmekteydi.

İstanbul’da kara avcılığında avlanan başlıca hayvanlar; ceylan, tavşan, turna, yaban kazı, sülün, keklik, geyik, tilki, yalıçapkını, çulluk, bekaçin, sığırcık, karaca, vb.dir.

Kara avcılığında da belli zamanlar gözetilirdi. Özellikle kuş avcılığında kuşların İstanbul üzerinden geçiş vakitleri usta avcılar tarafından bilinir ve buna göre ava çıkılırdı.

ÇENGİLLİ KÖYÜ'NÜN UMUT VEREN GENÇ AVCILARI





 
şimdiye dek 24773 ziyaretçi burdaydı!
KADİR BAHARAT ŞİFA BAHÇESİ &SULTANBEYLİ 2007 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol